VEDA YURTSEVER "TİYATRO DERGİSİNE" YAZDI.
Biz Devlet Tiyatroları emekçileri, yıllardır kurumu ayakta tutmak için inanılmaz yöntemler denemek zorunda bırakıldık. Bu geçici süreyi atlatana kadar hiç değilse kurum kapatılmasın diye uğraşıp durduk. Biz hakkıyla çalışanlar, Devlet Tiyatroları’nın varlığına ve gerekliliğine inananlar olarak “kol kırılsın yen içinde kalsın” ya da “kurumu yıpratmaya gerek yok” diyerek yeni üsluplar geliştirdik.
Bitmemiş maalesef, bitirememişiz… Kurumun işleyişini bilmeyen, kuruma dair en küçük bir hizmeti olmayan 2 genel müdür gördük. Ne yazık ki, kendi kişisel egolarını devletin en köklü kurumlarından biri olan Devlet Tiyatroları’ndan üstün görmelerinin önüne geçemedik. En küçük eleştirimizi dahi işleyişin yararına çevirmek yerine, hakaret olarak algılayıp silahlarını kuşanarak her mecradan saldırıya geçtiler.
Sevelim sevmeyelim, bir önceki Genel Müdürümüz kurum sanatçısıydı, iletişim yollarımız açıktı. Misal, ben bir gün özel telefonundan kendisini arayıp (İstanbul DT. Genel Sanat Yönetmeni şahidimdir), “Neden kuruma sınavsız oyuncu aldık? Artık okullar yetkin mezun vermekte zorlanıyor. Bizim oyuna aldığımız gençlerin sesini bile duymadan onları heykel olarak kullandık. Hiç değilse bir staj sınavı barajı konsun” dedim. O da bu durumun nedenlerini anlattı sorumlu bir müdür olarak. “Yeteneği kanıtlanmamış oyuncularla büyük riske girdiğimizi, kurum temsillerini zayıflatacağımızı” söyleyerek telefonu kapattım. Kimse kimseye soruşturma açmadı bu konuşma yüzünden.
Lâfı bu kadar uzatmamın sebebi, olanları ve olacakları hakkaniyetle değerlendirebilme, kamuoyuna bir cümle bırakıp tarihsel sorumluluğumuzu bir kez daha yerine getirebilme gereksinimimizdendir.
Gaye Alacalı, kurumun en çalışkan, sorumluluk bilinci gelişmiş, en yetenekli oyuncularından biridir. Günün birinde, DT sanatçılarının konuştuğu bir platformda, kurumu eleştiren bir cümle kuruyor. Genel Müdürümüzün bu noktada anlayamadığı en önemli mevzuu, çok çalışan, kanının son damlasına kadar sahne performansı gösteren oyunculardaki aidiyet duygusudur. Bizim için kurum artık evimiz, yuvamız, evladımız olmuştur. Verdiğimiz emeğin karşılığı da bu sahiplenme duygusudur işte. Bu yüzden de ona bir halel gelsin istemeyiz, yeri geldiğinde en keskin eleştiriyi biz yaparız kendi içimizde. Gaye Alacalı yasal olmayan bir biçimde Genel Müdürlük‘e çağrılıyor, 3 saat telefonuna el konulup bir odada bekletiliyor, özür dilemesi talep ediliyor. Hem de yanında ne bir avukat ne de bir temsilci olmaksızın! Gaye Alacalı da, haklı olarak maruz kaldığı bu davranış için soruşturma talep ediyor (Genel müdürlük, kendilerinin soruşturma talep ettiğini açıklayarak komik duruma da düştü, o ayrı.) Buraya kadar mevzuu, Genel Müdürlük’le Gaye Alacalı arasında yaşanıyordu. Soruşturma bu minvalde devam ederken ve Gaye Alacalı’nın lehine döneceğinden emin olduğumuzdan sessizce izliyorduk, ama olmadı. Kişisel egoların, kurumun köküne kibrit suyu döktüğünü göremeyecek kadar körleştirdiği kişiler, başka bir kanal daha açmaya karar vermişler.
Dilara Keyf Günüç, 1996 yılında Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda beraber göreve başladığım, özverili, çalışkan, yetenekli arkadaşım. Sayısız oyunda oynamış, ödüller almış, tiyatro için ter döken her oyuncu gibi kurumu evi kabul etmişlerdendir. Sivri dillidir, hatta bu yüzden önceleri hoşlanmadığım oyunculardan biri olmuştur, ama zamanla iyi niyetini kavramış, hatta bu gözü karalığına imrenecek duruma gelmişimdir. Kendisi, bilhassa bu boyun eğmeyen tavrı ve keskin dili sayesinde, seçimlerde en yüksek oyu alarak Disiplin Kurulu Sanatçı Temsilcisi seçilmiştir. Gaye Alacalı ve Genel Müdürlük arasında yaşananların “hukuksuz” olduğunu çok net bir dille ifade edip temsilci sorumluluğunu yerine getirerek görevini yapmıştır. Şimdi, okları bu arkadaşımızın üstüne çevirip, gerçekle hiçbir bağı olmayan spekülatif bir tavırla, bu sorumlu çıkışını ve adını itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.
Aldığımız maaşlar (kendisini okuttuğum mühendis yeğenimin duyduğunda kahkaha attığı, en yüksek puanlı oyunculardan olmama rağmen benim bile alamadığım) gerçek dışı bir oranla servis ediliyor. Dilara Keyf Günüç’ün 2018-2019 yıllarından sonra çalışmadığına ve bu maaşını hak etmediğine dair yalanlarla gazetelerde haber yapılıyor. Zaten Dilara Keyf Günüç soruşturma başlatıyor; bunların hepsi geri tepecek elbette. Ama biliyorum ki bu kirli işleyiş durmayacak, şu an bunları yazdığım için bana bile çevrilebilecek. Kimse konuşmasın, muhalefet olmasın, boyun eğilsin denilecek bir kurumda çalışmadığımızı bilsin isterim kamuoyu.
Şimdi temizleyelim attıkları çamurları…
- Öncelikle, iki sene (2020-2021) sadece Dilara değil, hiç kimse çalışamadı, zira pandemi vardı.
- Sonrasında, Dilara Keyf Günüç okuma tiyatrolarına katıldı.
- Çocuk oyunları festivalinde çalıştı.
- Deprem organizasyonunda görev alıp depremzedeler için gecesini gündüze kattı.
- 2 oyun projesi verdi, çeşitli sebeplerle kabul edilmedi.
- Defalarca oyunlarda rol alma talebinde bulundu, ancak kendisine “Sen son oyununda Sadri Alışık en iyi kadın oyuncu ödülü aldın, sana öyle her rolü asamayız” bile dendi…
- Disiplin kurulu temsilcisi olarak herkese ve her yere yetişmeye çalıştı…
Sevgili meslektaşlarım, hatta sadece kurum çalışanı arkadaşlarım, “hak” nedir, hukuk kişiye veya duruma göre değişkenlik gösterir mi? Muhafaza etmemiz gereken kişiler midir, kavramlar mıdır? Seneler sonra geldiğimiz yerden geri dönüp baktığımızda utanç duymayacağımız taşları dizmek bizim tarihsel sorumluluğumuz. Rast gele…
VEDA YURTSEVER
Kaynak:Tiyatro Dergisi
İletişim